Son yıllarda salgın hastalıklar, zombi saldırıları ve karantina üzerine bir milyon tane film vizyona girdi. Bu son film ise beyaz perde de değil direkt günlük hayat sahnemizde yayınlanıyor. Koranavirüs COVID 19



Sanki bir film sahnesindeymişiz gibi tüm dünya birden aynı hastalığın tehditi altında, evlerine kapanıyor, virüsle mücadele için silah (dezenfektan,kolonya) ve gıda stokluyor. Tüm dünya hastalık için etkin bir tedavi yöntemi bulunması ve bir aşı geliştirmesini dört gözle bekliyor.

Koronavirüs salgını ölüm oranı düşük olsa da yayılma oranı çok hızlı ve yaşlılar içim ise hayati tehlikesi ciddi boyutlarda. Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edildi. Tüm dünyanın gündemi artık Koranavirüs.

Çalışma hayatı da ciddi etkileniyor, hizmet sektörü neredeyse tamamen durdu. Bu tarz filmlerin sonunda kahramanlar aşıyı bulunca geride yıkılmış, harap olmuş bir dünya kalır. Maalesef şu an yaşadığımız filmin sonunda da harap olmuş bir ekonomi kalacak gibi görünüyor. Zaten çökmekte olan ülke ve dünya ekonomisinde bardağı taşıran son damla koronavirüs salgını olacak. ABD başta olmak üzere dünya piyasaları geçtiğimiz günlerde tarihi çöküşlerini yaşadı. Uzmanların belirttiğine göre dünya ekonomisi ciddi bir resesyon tehditi altında.

#Evdekal çağrısı hastalığın ciddi olarak etkilediği ve hayati risk taşıyan yaşlı kesim haricinde gayet güzel uygulanıyor! Herkes işini gücünü bırakıp evde savunma modunda uzanıp yatmakta. Buna rağmen mevcut verilere göre hastalığın en hızlı ilerlediği ülke Türkiye.

Diğer ülkelere göre hastalık ülkemize geç geldi (tespit edildi). Bu garip bir şekilde başarı olarak lanse edildi fakat bu mantığa göre en başarılı ülke savaştan yıkılıp harap olan Suriye. Fakat bu başarı hissi birkaç gün sonra korkunç gerçekle karşılaştığında yerini şaşkınlığa bırakacak. Çünkü gerçekten ilk 10 gün için paylaşılan verilere göre durumumuz  çok vahim.

Diğer yandan camilerin, gece kulüplerinin ve berberlerin kapatılması dışında hükümetin ne gibi bir önlem aldığını da çok merak ediyorum. Koronavirüs salgınının asıl sıkıntısı yayılma hızı ve sağlık sisteminin bir anda gelen yığılma karşısında yetersiz kalacak olması. Hastalık ciddi etkileği kişilerde nefes darlığı problemine yol açıyor. Bunun için oksijen konsantratörü gerekli ama mevcut bir yığılma karşısında yetersiz kalacak. Koronavirüs gelmeden önceki uzun dönemde ve geldikten sonraki 11 gün içinde sağlık bakanlığı bu cihazların sayısını ne kadar artırdı? Ya da böyle bir çabası oldu mu? Bu soruların cevabına dair bir bilgi bulamadım. Olumlu bir yanıt bulabileceğimizi de maalesef düşünmüyorum.

Evde kalıp hastalığı yavaşlatmak mantıklı bir çözüm olsa da hastalığın yavaşlatılması ile kazanılan bu zamanda hastalığa yakalanan kişileri tedavi edecek cihazlar temin edilmeyece ve sağlık sistemi kapasitesi artırılmayacak ise neden eve kapanıyoruz?

Önümüzdeki birkaç hafta ülkemiz ve dünya için zorlu geçecek, belki yaşlı bir nesil tamamen silinecek. Sonrasında muhtemel bir ekonomik kriz vs vs..

Savaşla ve doğal afetlerle başlaayan 2020 için umutlar şimdiden tükendi. Heyecanla 2021'i bekliyoruz...

10 yıl önce bu blogda 21 yaş yazısını yazan genç çocuğu düşünüyorum. Yan yana oturup hayattan konuşsak, bayağı hararetli bir tartışmaya dalabilirdik. İnsan işte bu kadar değişebiliyor 10 yıl içinde...

20'den 21'e: http://blog.yilmazbaris.com/2009/11/20den-21e.html

20'li yaşların başında fen-edebiyat fakültesinde üniversiteyi bitirmeye çalışıyordum. Akademisyen ya da öğretmen olmam gerekiyordu sanırım. O zamanlar reklam ve pazarlama sektörünü, üretmeden kazanç sağlanan, boş, gereksiz, gelir adaletsizliğini artıran işler olarak tanımlardım. Bir ütopya yaratsam bugün de içine koymam belki. Tabi gerçek dünyada ihtiyaçlar çok farklı. Şimdi kendi dijital pazarlama ajansım var.



Eskiden sorsalar 30'lu yaşları orta yaş olarak tanımlardım. Buradan bakınca ise 20lerin başı çocuksu geliyor.

Hayatta maddi hedeflerim ve hayalim kendime bir ev ve araba alabilmekti. Daha önemli hedefler belirlemek lazımmış sanırım. Sıkı çalışıp, kontrollü harcayınca 30 olmadan evi aldım, araba meraklısı biri olmadığımdan 30'a kadar bekledim. İhtiyaç hissetmiyordum ama kullanıp alışınca araba da ihtiyaç haline gelmeye başlıyor. İlerisi için maddi planlarım var tabi ama, özel bir hedefim yok şimdilik. Zaten artık mutluluğun maddi konularla ilgili olmadığından emin gibiyim.

10-15 yıl önce ihtiyaçlarım/sorunlarım vardı ama cevapsız sorularım yoktu. Bu yıl hayatı sorgulayıp durduğum bir yıl oldu. Temel ihtiyaçlarımı, beklentilerimi çözdüğüm için mi yoksa yaşlandığım için mi, onu bilmiyorum...

Her üniversiteli gibi para kazanmaya başlayım, şehir şehir ülke ülke gezeyim dünyayı da göreyim diye hayallerim de vardı. Yurtiçinde birkaç şehir gezdim sıkıldım. Tek başına gezmek eğlenceli gelmedi. Hem kafa dengi, hem de sehayat edebilecek kadar özgür birileri denk gelmesi lazım.

En son 3 yıl önce her ay farklı bir ülkeye gideyim diye bir plan yaptım. Pasaportta 3 yıldır, çizik yok. Gezme işini tekrar denicem, ara sıra bir hevestir geliyor...

İngilizce hedefini halen tamamlayamadım. Artık bir hedef mi onu da bilmiyorum. Globalleşen dünyada bilgiye çok daha hızlı ve direkt ulaşmak için şart. Şimdilik öğrenebildiğim ingilizce kadarıyla, global bilgiye de topallayarak ulaşabiliyorum. Bir şey olur da bu sorunu acilen çözer miyim, yoksa ben ingilizceyi adam gibi öğrenene kadar alternatif çözümler mi çıkar bilemiyorum.

Bu yazıyı eski doğumgünü yazılarım gibi, ileriki yaşlarım için hedefler koyarak bitirirdim gene ama, yaşadıklarım yaşayacaklarımın teminatıdır deyip koymuyorum. Bakalım hayat bizi nereye götürecek...

Bu gönderiyi Instagram'da gör

Sevgili #barneystinson un dediği gibi. Suit up! #suitup #erkekgiyim #erkekmoda #erkekmodası #gala #farmasi

Yılmaz Barış (@yilmazbaris)'in paylaştığı bir gönderi (12 Eki, 2019, 11:54öö PDT)

Seçim dönemindeki seviyesiz politik tartışmalar için siyasiler kendilerine malzeme bulmakta pek zorlanmıyorlar. Yerel seçimlerde yerel politika ve yatırımlar dışında her şey tartışılıyor. Son tartışmalardan biri de İslam dünyasında terör var mı yok mu?

Bu tartışmanın seçimle ve adaylara karar verme ile rasyonel bir bağlamı yok ama bir müslüman olarak bizimle kuvvetli bir bağlamı var. Bu yüzden üzerine gerçekten düşünmemiz gerekli.

🤔 "İslam dünyasından kaynaklanan terör" diye bir şey var mı düşünelim.
Terör ve dökülen kanlarla ilgili şu sorulara kendimizce cevaplar arayalım:

❓ Dünyanın en sorunlu terör örgütleri El Kaide ile IŞİD'e katılım Hristiyan dünyasından mı?

❓ İç savaşla yıkılıp kanla boğulan Suriye Yahudi dünyasından mı?

❓ Bu iç savaşı körükleyen AKP, Suud ve İran hangi dünyadan?

❓ Yemendeki dehşet katliamı Budist dünyası mı yapıyor?

🤔Yukarıdaki soruları biraz düzgünce düşününce kafanızda acı gerçek belirmiş olabilir.
Peki İslam dünyasında terör varsa bu İslam'dan mı kaynaklanıyor? İslam dünyasındaki  ırkçılık, mezhepçilik, cehalet ve radikalliği Kur'an mı emrediyor? Tek tek düşünelim:


❓ Kur'an'da Allah, müslümanlar kardeştir mi diyor yoksa mezhepçilik ve düşmanlık yaparak parça pinçik bölünün mü diyor?

❓ Kur'an'da Allah; Oku mu diyor yoksa okumayın eğitime direnin, cahilliği övün mü diyor?

❓ Kur'an'da Allah; Aşırılığa kaçmayın mı diyor yoksa radikalleşin, sapıtın ayrışın mı diyor?


🤔 Allah'ın kelamı, Hz Muhammed'in uygulamaları ortada. İslam dünyasının uygulamaları ve durumu da ortada. Peki siz İslam dünyası ile İslam'ın ayrıştığı noktalarda nerede duruyorsunuz bir düşünmek ister misiniz?  Şu soruları kendinize sorabilirsiniz:

❓ Diğer mezheplere bakışım nasıl?

❓ Eğitime, yakın çevremde ve ülkemde ne gibi bir katkım var ya da bu konuda birilerine seslenebiliyor muyum?

❓ Radikal örgütlere durduğum mesafe nedir? Yakınlık, ilgisizlik ya da nefret, nasıl bir duygu uyandırıyor?

O, bir şairin sözü değildir. Ne de az inanıyorsunuz! Bir kâhinin sözü de değildir. Ne de az düşünüyorsunuz!

ERP konusunda bir yılı aşkı süredir, araştırma ve öğrenme sürecindeyim. Dijital pazarlama kariyerimin yönünü değiştirmeden, dijital dönüşüm konusunda da uzmanlığımı kazanmak için bunun en önemli ayağı diyebileceğimiz ERP konusunda da bilgimi artırmaya çalışıyorum. Bu konuda da artık bir şeyler yazıp söz söyleyecek yetkinliğe ulaştığımı düşünüyorum ve başlıyorum :)


ERP (Enterprise Resource Planning), türkçesi tam çevirisi kurumsal kaynak planlama olarak çevrilmektedir ve kurumların iş akışlarının sistematik bir şekilde düzenlenip kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması anlamına gelir.

ERP Ne İşe Yarar?
ERP kurumların kaynaklarını verimli şekilde kullanımına olanak tanıyarak tasarruf etmesini sağlarken, özellikle büyük işletmelerde ciddi sorunlara yol açan yönetim, planlama ve işleyişlerdeki karmaşayı ortadan kaldırır, kurumlara düzen getirir ve sistem tıkanıklarını giderir.

ERP Programları / ERP Yazılımları
ERP (Kurumsal Kaynak Planlama) için kullanılan çeşitli yerli ve yabancı yazılımlar mevcuttur. Sektörlere göre özelleşmiş yazılımlar olduğu gibi,  genel ERP yazılımlarının da sektörlere yönelik özel ek çözümleri mevcuttur.

Yerli ERP Yazılımları
Yerli ERP yazılımları fiyat olarak avantaj sağlarken aynı zamanda dünya standartlarını yakalayan hatta bu konuda ortalamanın üzerine çıkarak öncü olan yerli firmalarımız mevcuttur. Bazı popüler yerli ERP sunan firmalarımıza aşağıda listelenmiştir.

• Workcube
• Uyumsoft
• Teknosol
• Logo
• Login
• Dia

Yabancı ERP Yazılımları
ERP yazılımları konusunda yerli yabancı tartışması sıklıkla yaşanıyor. Yabancı yazılım firmaları gerek fiyat konusundaki yüksek maliyetleri ile gerek güvenirlilik ve çeşitli kısıtlamalar nedeni ile kullanımı tartışmalı hale gelmektedir. Geçen yıl Alman SAP firmasının  Türk firmalarına İran'daki firmalarla çalışmamalarına dair çektiği uyarı sonrasında bu konu tekrar ciddi olarak tartışılmıştı. Yerli olmayan bazı popüler ERP firmaları aşağıda listelenmiştir.

• ABAS
• IAS
• IFS
• Microsoft
• Oracle
• SAP

Elif Şafak / Elif Shafak'ın ilk kitabı Pinhan'ı 7-8 yıl önce okumuştum. Sağlam bir okuyucu olduğum o dönemde bile, anlatım beni zorlamıştı.

Kitabın başı çok akıcıydı, kitaba iyi başlamış ama üçünce ve özellikle de dördüncü bölümünde kayışı koparmıştım ya da o koparmıştı, anlatım zorlaşırken kendini arayan Pinhan'ın hikayesi de bambaşka bir noktaya bağlanıyordu/bağlanmaya çalışılmıştı. Hem anlatım zorluğu hem de hikayenin ezber bozan bir yere evrilmesi son kısımı zor anlamama ve yavaşlamama neden olmuştu.

Google Partners Eğitimleri,  Adwords'un etkili ve verimli kullanımını artırmak ve yaygınlaştırmak amacıyla Google desteğiyle veriliyor.



Google Dome etkinlik merkezinde daha önce ücretsiz olarak verilen bu eğitimlere ben de şimdiye kadar birçok kişiyi yönlendirdim ve tavsiye ettim. Son zamanlarda artan ve yoğunlaşan katılım taleplerinden sonra eğitim kontenjanları tamamen doluyor, eğitimlerin yapıldığı anfi tıklım tıklım oluyordu.

Eğitimler Ücretli Hale Geldi

Google Adwords eğitimleri artık ücretli. Ücretler ise piyasadaki diğer özel eğitimler göz önüne alındığında oldukça makul düzeyde tutulmuş.

Tek günlük eğitimler 60₺, iki günlük eğitimler de 120₺ olarak fiyatlandırılmış.

6-7 yıl önce otellerde ya da boğazdaki yalılarda açık büfe yemeklerin olduğu eğitim ve seminerleri hatırlayanlar arkadaşlar vardır. O zamanlar üst seviye yönetimden kişilerin katıldığı şimdi ise çoğunlukla stajyerlerin ve öğrencilerin yer aldığı bu eğitimler artık daha sade bir şekilde ama yılda defalarca kez düzenleniyor ve çok daha geniş bir çevreye ulaşıyor.

Piyasadaki alternatif eğitimler incelendiğinde katılım ücretinin hala çok makul olduğunu söyleyebiliriz. Fiyat söz konusu olduğu için öğrenciler katılım konusunda ve ajanslar, firmalar stajyerlerini gönderme konusunda geri planda kalabilirler. Ben zaten ücretli hale gelmesindeki amacın sadece ücretsiz olduğu için katılan, kullanmayan kesimi elemek olduğunu düşünüyorum. Böylece eğitimler gerçekten Adwords'u kullanacak ya da hali hazırda kullanan kişilere ulaşabilecektir.

Bu eğitimler kimler için uygun derseniz;

Google Reklamcılığın Temelleri Eğitimine Kimler Katılmalı?

• Küçük ve orta ölçekli işletme yöneticileri
• Marka yöneticileri, reklam ve pazarlama sorumluları
• Arama motoru pazarlama pozisyonlarında kariyer yapmak isteyenler
• Dijital pazarlama ajansında çalışmak isteyenler
• Yeni kariyer fırsatları yaratmak, bilgi birikimini dijital pazarlama ile genişletmek isteyenler
• Kendi işini kuranlar ve küçük ekiplerle kendi reklamlarını yönetmek isteyenler

Madımak olayı 24 yıl önce gerçekleşti ve biz siyasi tartışmalardan dolayı hala toplum içinde üzerinde ortak üzüntü duyabildiğimiz bir olay olarak olarak geride bırakamadık.

Geçen bu 24 yıllık süreçte madımak yargılamaları bitti, 33 kişi idam cezası aldı; idam cezası artık olmadığı için de bu müebbet hapse çevrildi. Madımak Oteli devlet tarafından kamusallaştırıldı, kültür merkezine çevrildi.

Muhafazakarların Madımak ile Yüzleşmesi

Şükür ki hiçbir muhafazakar partinin Madımak felaketini gerçekleştirenleri savunma gibi bir aymazlığı, garabeti yok.

Fakat bunu savunmamak değil olay, böyle bir vahşeti elbette ki savunamazsın. Fakat ortada insani büyük bir trajedi yaşanmışken üzerindeki yükü atmak için bu olayı savunmamak yetmez. Bunu lanetlememiz, bu acıyı yaşayanlara bu konudaki samimiyetimizi yansıtmamız gerekir.

Örneğin bugün başbakan çıkıp ölenler için Allah'tan rahmet diliyor, ki doğru da yapıyor. Fakat bu konuda hala samimiyetimizi oradan ölenlerin yakınlarına ya da ölenleri sahiplenenlere aktaramıyoruz. Başbakanın bu açıklaması da içten gelen bir açıklamadan ziyade zorunlulukla yapılmış bir başsağlığı şeklinde algı var, ölenleri sahiplenenlerin gözünde.


Madımak olaylarına dair muhafazakarların üzüntüsünün samimi bulunmamasının sebebi de olayın yaşandığı dönemdeki devlet yöneticileri başta olmak üzere değişik dönemlerde siyasilerin "madımak olayın ne kadar trajik ve yanlış olduğunu vurgulamaları" yerine, "tahrik de vardı" şeklinde açıklamalar yaparak "insan yakma, cinayet işleme" suçlarına savunma yapar gibi bir tutum sergilemeleridir.

Hal böyle olunca, siz tahrik de vardı şeklinde suçlunun yapması gereken savunma cümlelerini kullanınca ölenleri değil suçu sahiplenmiş gibi oluyorsunuz. Suçun savunmasını dolayısı ile suçu hiç haketmediği halde dindar insanların üzerine çekmiş oluyorsunuz.


Madımak olayındaki samimiyetin yansıtılması için artık (gerçekten ağır tahrik vs olmuş olsa bile) buna hiç değinmeden, suça haklılık payı aramadan olayı lanetlemektir.
Bu kadar yargılama olmuş, failler müebbet cezası almış (ölen 33 kişiye karşılık 33 suçlu gibi ilginç bir denkleşme!!!) ama halen samimiyet belli edeceğiz diye düşünenler olabilir. Aradan geçen uzun yıllarca meselenin politik kavgalarda malzemeye dönüşmesi durumu zorlaştırsa da imkansız değil.

Çözüm Basit!

 Madımak Oteli için kamusallaştırma da yapılmış haldeyken, buranın bir müzeye dönüştürülmesi ya da özel bir anıt odası ayrılması ve beraberinde muhafazakar kesimin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın net bir dille olayı kınaması bu olayın toplumun tüm kesimi tarafından geride bırakılmasını giden büyük ve önemli bir adım olacaktır. Sonrasında muhafazakar çevreden siyasiler, gazeteciler de artık Madımak'la ilgili konuşurken "ama"lı bir biçimde konuşmayı tercih etmeyeceklerdir.

Madımak Suçlusu Dindar İnsanlar Mı?

Bu tür din adına "masum insanları" öldürme suçları, her dinde hatta dinsizlikte; ateist toplumlarda bile gördüğümüz failleri çoğul olan, toplu cinayet olayları. Benzerleri yahudi ve hristiyan toplumlarda yüzyıllarca yaptı, müslüman toplumlarda da oldu, hala da oluyor. ISIS ortada, yakında zamanda Afrikadaki hristiyan kabileleri, budist toplumların hatta çinde ateist toplumların yaptıklarına da haberlerden şahit olduk. Bu olaylara genel olarak bakıldığında aslında temel sebebin eğitimsizliğin cehaletin olduğunu "açıkça" görebilir.

Dindarlar Değil Cahiller Öldürür!

Olay sonrası Aziz Nesin açıklamasında örnek verebileceğim önemli bir kısım var:

"Bunlar müslüman? Neyin müslümanı? Hiçbir dinde böyle bir olay yoktur!" 

Aziz Nesin'nin bu cümleleri bile aslında olaya doğru bakabilmemiz için bir bakış açısı gösteriyor.

Her ne kadar insanların dini duyguları kullanılarak gerçekleştirilen bir cinayet de olsa; oradaki cinayeti gerçekleştiren şey katillerin "dindarlığı" değil "cahilliği"dir. Belki orada yangını çıkartan birkaç kişi fakat otelin etrafında bağırıp çağırıp buna alet olan yüzlerce kişinin de bunda payı var. Bunların asıl ortak noktaları da dindar olmaları değil, cahil yobaz bir kafaya sahip olmalarıdır.



Madımak Politika Malzemesi Olmamalı

Madımak üzerinde genel bir yas tutamamamızın önemli sebeplerinden biri de sol kesimin politik tartışmalarda "Madımak Olayını" kaliteli bir malzeme olarak görmesi ve kullanmasıdır. Sol kesimin Madımak üzerinden yaptığı saldırılara sağ kesimin hatalı şekilde savunma yapması da bu olayı muhafazakarların üzerine yıkmakta ve ortak olayı toplum olarak geride bırakabilmemizin önüne geçmektedir.

Bütün Bu Yazıyı 3 Maddeye İndirgersek:

1. Madımak olayı muhafazakar siyasetçiler tarafından amasız ve suça haklılık payı aramadan samimiyetle kınamaları bunu seçmenlerine de yansıtmaları gereklidir.
2. Madımak Oteli kamusallaştırılarak zaten önemli bir adım atılmışken, müzeye de çevrilerek samimiyet somutsallaştırılmalı ve alevi kesimdeki önemli bir beklenti de karşılanmalı.
3. Sol siyasetin başındaki politikacılar başta olmak üzere sol ideoloji mensupları alakalı alakasız bir çok tartışmada Madımakta vefat eden kişileri tartışma malzemesi yapmak gibi ucuz ve adi bir yönteme başvurmamalıdır.

Toplum olarak daha huzurlu günlere ulaşabilmemiz umuduyla....

Hepsiburadacom'dan gene mağaza olarak da Hepsi Burada'nın kendisinin satmış olduğu garantisini de gene Hepsi Burada'nın ithalatçısının vermiş olduğu bir adet Samsung Galaxy C7 aldım fakat telefon sorunlu çıktı. Bu sorunu Hepsi Burada'ya ilettikten sonra gördüm ki Hepsi Burada bile bile sorunlu telefon satmaya devam ediyor!

Her Şey Yeni Bir Telefona İhtiyaç Duymamla Başladı!

3 yıldan uzun süredir kullanmış olduğum Samsung Note 3'ün performansı, özellikle de pil ömrü dayanılmaz hale gelince yeni bir telefon almak için uzun boylu bir araştırma yaptım ve öncelikle pil ömrü ve sonrasında fiyat performans kıyaslamasını göz önüne alarak Samsung Galaxy C7'de karar kıldım.

Hepsi Burada'ya Güvendik Peki Ne Oldu?

Fakat şöyle bir handikap vardı ki Samsung bu ürünü Türkiye'ye getirmiyordu. Satın alabileceğim yerlere baktım. Birçok getiren firma mevcuttu. En uygun fiyatlı satan firmaları listelediğimde tanımadığım firmaları da çıkarınca Hepsiburada.com'u bilindik bir marka olması nedeniyle diğerlerine göre daha güvenilir olacağı ve muhtemel sorunlarda ürünün arkasında duracağı için tercih ettim. Şunu da özellikle belirtmek istiyorum: Hepsiburada.com üzerinde değişik satıcılar yer alıyor fakat benim aldığım ürünün satıcısı da gene hepsiburada.com'un kendisiydi.

İşte Böyle Oldu!

Ürünü "Bugün Teslimat" seçeneği ile verdim. Kurye'den o gün akşam geleceğine dair SMS de geldi ama ürün bir sonraki gün geldi. Hadi dedim bu çok önemli bir sorun değil benim için...

Cihazı açtım kullanmaya başladım, ilk gün sonunda denedim pil kullanımı açısından gerçekten beklentimi karşıladı. Tüm günü kurtaran bir akıllı telefon cihaz üretebilmiş Samsung, hatta öteki günü bile çıkardığı oldu, yoğun kullanan biri olmama rağmen.

Gelelim sorunlara: Direkt Kullanımı Etkileyen 3 Problem

Bionluk, sadeceon gibi freelancer çalışanlardan ucuza hizmet alınabilen sitelerin hizmet kalitesi konusunda yakın zamanda birkaç blog yazısına rastladım. Geçtiğimiz hafta Bionluk 3 günlük Adwords uzmanlarını piyasaya salınca ben de yazmadan geçemeyeceğim.

Önce görsellerle konuyu aktarıp, sonra yorumlayacağım.

1) Geçen hafta Bionluk üyelerine Google Adwords eğitimi verildiğini paylaştı.



Benim buna yorumum şu şekildeydi:




2) 3 gün süren eğitimden sonra Bionluk'ta "Sertifikalı Google Adwords" kategorisi açıldı.




3) 3günlük eğitimeden çıkan kişiler sertifikalı hizmet vermeye başladı:


Bionluk aslında sempati duyduğum bir girişim. Fakat bu gördükleriniz de geçtiğimiz hafta oldu. Bionluk, freelancer üyelerine 3 gün Adwords eğitimi verdirip sonrasında bu 3 günlük eğitimden çıkanlara özel bir bölüm açtı: "Adwords Danışmanları (Sertifikalı)"
 
Bu sertifikalı(!) Adwords Danışmanları sayfasına baktığımda tam da beklediğim şeyi gördüm 20TL'ye Adwords optimizasyonu. (Tamam itiraf ediyorum; Beklediğimin üzerindeydi ben 10TL'ye bekliyordum... )

Tabi ben burada fiyata takılmıyorum, yani 20TL, 10TL, 1TL her ne ise isteyen istediği fiyatla hizmet sunabilir. Fiyat konusunda gayet de samimiyim, piyasayı öldürür, şöyle yapar böyle eder konusuyla ilgilenmiyorum, herkes istediği, kalitesinin karşılığı olan fiyatı versin sıkıntı yok.

Fakat 2008'den bu yana Adwords reklam yönetimi yapan biri olarak şunu söylemek istiyorum: Sadece 3günlük temel eğitimden geçen, ilk Adwords hesabını geçen hafta açmış, belki 1TL bile bütçe harcamamış kişileri, soruları verilmiş bir sınavı geçti diye Sertifikalı Uzman olarak piyasaya salan Bionluk'tan Adwords hizmeti veren birilerini bulmayı düşünüyorsanız, düşünmeyin.

Üzerine fazla yazmaya gerek görmüyorum, durum net. Bionluk'un itibarı, ilerleyen dönemde freelance işgücü arayan firmaların geri bildirimleri ile sağlam şekilde sarsılabilir.

Düşünün ki binlerce liralık Adwords hesabınızı Bionluk'un Sertifikalı uzman dediği kişilere emanet edip ciddi miktarda zarar ettiniz. Bunun tek sorumlusu hizmet aldığınız kişi mi, yoksa gerçek yetkinliği olmayan kişileri uzman olarak size tanıtan Bionluk da bundan sorumlu mu?

--
Geçen ay sitemde yazdığım yazıda, dijital pazarlama alanında çalışmak isteyenlere başlangıç için Google Adwords Sertifikası alın diye tavsiye etmiştim ben de. Fakat bunun ileri derece bir uzmanlık değil iyi bir başlangıç olarak kabul edilebileceğini de belirtmiştim.
http://yilmazbaris.com/sertifikali-google-adwords-uzmani-olmak/

Uluslararası sertifika konusu son zamanlarda dikkatimi çekmeye başladı. Sosyal medya ve dijital pazarlama konulu eğitimlerin tanıtımlarında "Uluslararası Sertifika" gibi dikkat çeken bir ibare görüyorum. Bu aslında sadece dijital pazarlama eğitimleri ile sınırlı değil, kişisel gelişim, finans vs. birçok farklı alandaki eğitimlerin reklam metinlerine ekliyorlar. Mahalledeki bakkalda bile geçmeyecek kağıt parçalarında "uluslarası sertifika" yazıyor.

Peki Uluslararası Sertifika Nedir ve Ne İşe Yarar

Yurtdışındaki belli kurumlarla anlaşmalı yapılarak o belgenin o kurumda da geçerliliği olduğunda onun uluslararası sertfika olduğunu göğüslerini gere gere yazıyor eğitim veren kuruluşlar. Fakat o sertifika için yurtdışında A ülkesindeki X kuruluşunun verdiği onay, A ülkesindeki hiçbir özel ya da kamu kuruluşunu bağlamıyor oluşu o sertifikanın hiçbir işe yaramacağını kolayca idrak edilmesini sağlar diye düşünüyorum.
Eğer mevzu bahis sertifika, TOEFL gibi ya da Microsoft gibi saygın kuruluşların vermiş olduğu sertifikalar değilse ve o sertifikaya galaksiler arası da yazsanız bir işe yaramayacaktır. Zaten uluslarası sertifikayı geçin gerçekten değer taşıyan bir sertifikayı sadece para vererek, boş boş sırada oturarak alamazsınız. Aldığınız eğitim size gerçekten bir kalite katıyorsa o kağıt parçasını vermeseler de olur zaten. Yeterki siz bir şeyler öğrenmiş ve kendinizi geliştirmiş olun.

Diplomaların bile işe yaramadığı ülkede sertifikalardan medet beklemek zaten yanlış ama uluslarası diye bir yem varsa ortada, orada bir kez daha düşünün derim. 

Günaydın ile Tünaydın farkını az evvel öğrenmiş buluyorum, o zaman bana GÜNAYDIN! Bir arkadaşım whatsapp'ta yazınca günaydın dan farklı bir anlamı var sanırım. dedim ve hazır internet başındayken, bakayım dedim ve öğrendim.

Normalde bu tarz kısa yazıları tumblr blogumda yazıyorum ama bu konuda gerçekten cahil hissettiğim için bu yazının daha görünür olmasını istedim. Tünaydın kelimesini seyrek de olsa defalarca duymuşumdur. Ama hep "günaydın" kelimesinin farklı ve uyuz bir söyleniş biçimi olarak zannedip geçiyordum.

Tünaydın Ne Demek?

Tünaydın öğleden sonra kullanılan bir esenlik dileme sözüdür. Yani sabah "Günaydın" derken öğleden akşama kadar da Tünaydın deniliyor imiş. Sonrasını zaten biliyorsunuz, iyi akşamlar, iyi geceler, mutlu rüyalar :D

Tünaydın kelimesinin anlamını öğrendim ama gene de kullanacağımı sanmıyorum çünkü gerçekten söyleniş itibar ile sevmediğim bir kelime. Sürekli olarak günaydın kelimesinin bozulmuş hali ya da daha az kullanılan farklı bir hali olduğunu düşündüğüm için yılların garezi var içimde tünaydın kelimesi için :)

Onu dışında şu var bir de, "tün" gece demek. Yani tünaydın kelimesinin anlamı da "gece aydın olsun" gbi garip bir anlamı olmuyor mu acaba? Bir ara her yanlışımı yorumlarda düzeltmeye çalışan edebiyat öğretmeni blogger arkadaşlar vardı. Engin bilgilerini bu konuda da yorum kısmında beklerim :)

Pazarlamacıların izlemesi gereken 10 film şeklinde bahsedilen film listelerini aslında pazarlamacı ya da reklamcıların  izlemesi çok da önemli değil. Belki pazarlamacıların kendinden bir parça bulabileceği filmler şeklinde bir liste olsa doğru bir başlıkla sunulmuş olurdu.

Yoksa bu filmler herkesin bildiği sektörün abartılı ve sektör dışındakilere ilginç gelen yanlarını barındıran bizim için ise çok ilginç ya da eğitsel olmayan konuları içeriyor.

Yani filmde hayatınızın içinden bir parça bulabilirsiniz ve film size daha zevkli gelebilir ama o bütün filmleri izleseniz boyunuz muhtemelen uzamayacak.

Özellikle reklamcıya “başlık” satmayın. O “izlemesi gereken” diye başlayan başlığın sadece daha fazla tıklama almak için uydurulmuş bir çekim cümlesi olduğunu biliyoruz.

Aslında son derece ironik bir durum. O filmlerin genelinde insanların pazarlamacılar tarafından nasıl yönlendirildiğinden bahselidirken siz bu listeyi sunarken de bu şekide bir yönlendirme yapıyorsunuz. Yani tereciye tere satıyorsunuz, işin garibi tereci de o tereyi alıyor. :)

Neyse konuyu toparlayıp sonuca bağlamak gerekirse. Bu filmler biraz daha kendimizden bir parça bulup izlemekten keyif aldığımız filmler olabilir fakat izlememiz gereken ya da bizim ufkumuza açacak yapıtlar değil. Yok öyle bir şey...

Film Listeleri

Reklamcıların izlemesi gereken filmler diye arayıp gelenleri de boş çevirmemek için birkaç IMDB listesi paylaşıyorum. Listelerde güzel filmler var.

https://www.imdb.com/list/ls055352675/

https://www.imdb.com/list/ls066888615/

https://www.imdb.com/list/ls064637782/

Sadece bayatlayan yiyeceklerin tadı kötü olmaz, bayatlamış aşkların, esprilerin, duyguların ve özellikle de bayatlamış iletişimin tadında lezzetten eser yoktur.

Bayram sonrasında Pazartesi günü işe döndükten sonra öğle yemeği için bir farklılık yapıp çay yanında simit sandviç yemek istedim ama gele gele bu resimdeki sandviç gelince pişman oldum. Domatesler kurumuş, simit de bayat ve sert, diş zor geçiyor...

Neyse tabağı aldım götürdüm kasaya dedim bu böyle olmaz. Gitti çocuk değiştirmeye baktı ki hepsi öyle herhalde. Başka bi tanesini mikro dalgaya attı verdi.

Simit mikrodalgada yumuşuyor ama aynı bayat simit işte, lezzeti nasıl tazeliği ne halde, domatesteki ayrı kötü görüntü vs… Migros'un simit sandviçleri bile taptaze arkadaş, sen simitçi olacaksın bi de… Sandviç yapıp satılmadığında sonraki gün aynı bayat malı koyamazsın önüme! Sokaktaki simitçi amca bile yapmıyor öyle, simit günlük yenir, günlük! Mikrodalgada ısıtıp satılmaz bayat simit.

Bayat İletişimin Tadı Bayat Simitten Çok Daha Kötüdür

İmkansız Olasılık filmi bugün acaba ne izlesem derken favori film izleme sitelerimden birinde karşıma çıktı, %90 civarında bir puan aldığını görünce dikkatimi çekti.



Puanı iyi olduğu için konuya hiç bakmadım, hatta önce ismine bakınca yabancı film zannetmiştim. Sanırım sinemaya hiç çıkmamaış. TRT'nin TV Filmleri projesi kapsamında destek almış. Senaristi Türkay Saydamer senaryonun aceleye geldiğini ve bir haftada çıktığını söylüyor. TV filmi vs olmasını geçiyorum, bence sinemaya çıkan Türk filmlerine göre bile gayet iyi sayılır.

Yakın gündemdeki konuları ele alması filme olan ilginizi artırıyor. Uyuşturucuyu, bonzaiyi ele alması da ciddi bir toplumsal sorunu ele alması açısından önemli. Fimin sonundaki şarkı da hoşuma gitti. İzleyecek film arayanlara tavsiye ederim.

John Doe'nün tasarımlarına yıllarca hayran kalan bir amerikan kültürü ve ingilizce fakiri olarak John Doe hayranlığımı itiraf etmek istiyorum.


Öncelike bu konuyu yani John Doe hayranlığımı Lorem Ipsum'lu afiş tasarımıyla aklıma getiren Merttaş yapının ajansına da teşekkürü bir borç bilirim.

Aşağıdaki afişte sol alt köşede yer alan LOREM IPSUM dünya kardeşliği afişini "ajans hayvanları" grubunda bir arkadaş paylaşınca aklıma rahmetli John Doe geldi.

Bilmeyenler için kısaca belirteyim: "Lorem Ipsum" matbaa/tasarım işlerinde kullanılan taslak görsellerde yazı yazılması gereken alanlara boş kalmasın diye yazılan ve normalde herhangi bir anlamı olmayan "buraya bu yazı gelecek" gibisinden bir yazıdır. Aşağıdaki çalışmada da "Lorem Ipsum" yazısı silinip yerine anlamlı bir yazı yazılması gerekiyordu.

Mükemmel İnsan John Doe

Şimdi gelelim benim John Doe hayranlığıma..
2008 gibi filan sanırım hazır bir banner (ya da kartvizit tasarımı da olabilir net hatırlamıyorum) taslağına ihtiyaç duymuştum. Daha çok kaynak olduğu için İngilizce içerikli sitelerden üzerinde John Doe yazan tasarımları inceliyordum ve çok beğendiğim bir sürü tasarım incelemiştim. Ondan sonra da ara ara lazım oldukça baktığım PSD ve diğer benzer şablonlarda kimi zaman rastladığım John Doe'ye büyük bir saygı ve hayranlık duymaktaydım. Kartvizit, banner, site tasarımı gibi birçok tasarım şablonunda kendisinin imzasına rastlıyordum.

John Doe ile Tanışmam
Son derece saygı duyduğum büyüğüm, saygı değer ustam John Doe ile tanışmak da benim için oldukça değişik bir histi. 3-4 yıl boyunca her tasarım ihtiyacım olduğunda kendisinin hazır tasarımlarını kullanıyor olsam da kimdir, neye benziyordur ne ufak fikrim yoktu.
Kendisinin gerçek bir kişi olmadığını öğrendiğimde ise gönlümüzdeki John Doe karizmasının yerine koca bir boşluk oturdu. Koskoca John Doe sadece tasarımlardaki isim alanı boş kalmasın diye yazılan hayali bir kişiydi, yani aslında hiç kimseydi.

İşte bu yüzden ne zaman bir Lorem Ipsum hatası ya da komik bir ingilizce çevirisi görsem aklıma John Doe gelir. :)