Askerde film repliği tadında, ilk duyduğunuzda itici ve saçma gelen ama zamanla alışmanın da verdiği bir etkiyle kullanmaya başladığınız klişeleşmiş deyimler vardır. En başta sinir bozucu gelse de tekrar dinlenilen şarkıların yaptığı etki gibi sonraları hoşunuza gitmeye başlayabilirler.
Hâla bu klişe sözleri sevmesem de buradaki son demlerini yaşayan biri olarak daha uzuuun günleri olanlara takılırken ben de kullanıyorum bazılarını. Başlıktaki "Bu saatten sonra ben mi yapayım edeyim" de teskereci askerlerin kullandığı en klişe söz.
Özellikle uzun dönemlerin severek kullandığı bu cümleleri birkaçını listeleyim, ilerde de ekleme yaparım, siz de aşağıya yorum olarak ekleyebilirsiniz. Bu saatten sonra ben mi ekleyeyim, atarsa 4 :)
Bu saatten sonra ben mi yapayım...
Şafak olmuş coni moni/comolokko/cart curt
Şafağını bil torun..
Atarsa ... (Kalan gün sayısı)
Adam mı vurdun be! (Kalan günü daha uzun olanlar şafak söylediğinde)
Zoruna gitmesin torun..
Şafak sıkıştırıyor. (Benim gibi son birkaç günü kalanlar daha da bi sabırsızlandığında)
Benimle mi bot bağladın?
Götün başın oynamasın
Güneşi beklerken yerine Şafağı Beklerken desem daha anlaşılır olur sanırım. Askerliğin son 22 günündeyim. İzmir'de acemilik, sonra Aydın, Kuşadası, Soğucak koruma takımı derken son 40 günü gene Kuşadası ilçe merkezine dönüş yaptım ve artık finale yaklaşıyorum.
Acemilik dönemi oldukça sıkıcıydı, tüm günü hiçbirşey yapmadan geçiriyorduk. Tek aktivitemiz yemek yemekti. Gün içinde 1-1,5 saatte bir toplanıp boş boş bekletiliyorduk. Ciddi bir eğitim de aldığımız söylenemez.
Acemilikten sonra yaklaşık 3 hafta Kuşadası merkezde kaldım, burada da sözde eğitim için bekletildim ve sonrasında koruma takımına gönderildim.
Normalde asayiş eri olmam gerekirdi ama soğucakta koruma askerleriyle beraber 3 aya yakın süre görev yaptım. Kağıt üzerinde santralciydim ama günde 8 saat nöbet üzerine santral ve komutanların ıvır zıvır işleriyle de oldukça yoğundum. Özellikle Ramazan ayında ortalama uyku sürem 3-4 saati geçmiyordu.
Daha sonra yeteri kadar koruma kursu alan asker gelince Kuşadası ilçe merkezinde görev yapmaya başladım. 3 saat nöbet 4 saat devriye 7 saat faaliyetim var ve tek sorunum şu ki üniformayı 14-15 saat üzerimde taşımam gerekiyor. Askerliğin en nefret ettiğim yanı da üniforma maalesef. Sanki giydikçe batıyor, ilk fırsatta üzerimden çıkarıp atıyorum.
Gene de önceki duruma göre kat kat iyi ve rahatım. Çünkü gececiyim ve gün içinde faliyetim yok. Sabah ictimadan sonra akşama kadar istirahate ayrılıyorum ve komutanlarla çok az muhatap oluyorum. Kalan 3 haftayı da bir aksilik olmadan bu şekilde tamamlayarak sivil hayata dönmeyi bekliyorum.
Şimdiden sivile gidince ne yapacağıma dair daha net planlar yapmaya çalışsam da ikilemlere düşüyorum ama en azından seçeneklerimi ölçüp tartıyorum.
Başlamadan "5 ay ne olacak geçer" deyip de başlayınca "geçmiyo lan" diye şikayet ettiğim askerliğin son demlerine de geldik şükür. Yeni başlayan ve başlayacak olanlara da Allah sabır versin...
Askerde ilk gün biraz sıkıntılı geçti. Kayıt, kıyafetlerin seçimi, yatakların ayarlanması filan biraz can sıkıyor.
Bir gün önceden yola çıkıp İzmir'e sabah geldim. Biraz gezecektim de otogardan şehir mekezine gitmek bile sıkıntılı oldu. Servisler geç çıkıyor. Otobüslere binmek için gerekli olan kent kart otogarda satılmıyor. (En azından sorduğum kişiler öyle söyleyip dolmuşa (taksiye) yönlendirdi.)
Neyse servisle Basmane'ye kadar gittim, oradan yürüyerek kıyıya, saat kulesinin olduğu kısma gittim, kahvaltı yaptım, biraz alışveriş yapılan yerleri gezdim. Alsancak tarafına gitmemi tavsiye edenler olmuştu ama içimden gelmedi. Öğle saatlerinde birliğe teslim oldum. İzmir gördüğüm kadarıyla çok ufak bir şehir izlenimi verdi. Sanki İstanbul'un Galata kısmından ibaret gibi..Sanırım diğer ilçeler merkezden kopuk olmalı..
Birliğe teslim olurken karşılama oldukça güzeldi, hoparlörde yüksek sesle Zakkum'dan Ahtapotlar şarkısı çalıyordu, konser-şenlik havası vardı Kolonya ve şekerle karşılayan askerler güleryüzlüydü.
İçeri geçinde önce muayene ile başladık, 3 tane iğne olduk. Ki benim sol omuzdaki iğneler dağılmadı sanırım, sol omuzumda bir şişlik var, dokununca acıyor biraz.
Sonra daha stresli bir kısım kıyafet seçimi. Rastgele doldurmuşlar bavullara atlet ve donları, onlarda pek bir sıkıntı yoktu. Fakat pijamanın üst kısmı küçük, kullanmıyorum. Eşorfman küçüktü başkasıyla değiştirdim. Kamuflaj, (aslında bizimki kamuflaj değil üniforma) alt kısım küçük geldi, takım haline değiştirdikleri için bu sefer üst kısmı büyük geldi. Ki üzerine tam oturan da yok sanırm. Herkes şikayetçi. Ya bizim kıçımız fazla büyük ya da bu üniformaların bel kısmını dar yapmışlar.
Eskiden acemi birliğinde ayrı kıyafet veriliyormuş, sonra sadece 1 ay için ayrı bir kıyafet vermek istememiş olmalılar ki artık direkt usta birliğinde giyeceğimiz jandarma üniforması verildi. Acemilikten sonra bir terziye götürüp üzerime uygun bir şekilde düzelttirmeyi düşünüyorum. Ayrıca üniformayı giyip çıkarmak oldukça zahmetli olduğu gibi oldukça da rahatsız edici bir kıyafet. Eşorfmanların gözünü seveyim.
Botlar da ayrı bir dert normalde 45 numara ayakkabı giyerim. 45 çok çok boldu, 43 çok az dar gibiydi. 44 hafiften boldu onu seçtim ama büyük geldi ve kısa çorap giydiğimden ilk gün bacağımı yara yaptı. Sonraki, gün çift çorap giydim ve altına tabanlık aldım. Çift çorapla ayağımı acıtmıyordu ama boldu. Tabanlıkla denedim ama bugün eşorfman giydiğim içn kullanamadım ama sanırım şimdi iyi oldu.
Bugün askerde 3. günüm. Haftasonu olduğundan olsa gerek 2 gündür ictima(toplanma) dışında hiçbirşey yapmıyoruz. Dün yataklar ve dolaplar belli oldu. İctimanın ne kadar önemli(!) olduğunu göstermek için 2 gündür kayıp olan elemanlar gelene kadar eğilmenin bile zor olduğu botlarda çöküp bekleyerek sayım yapılıyor tekrar tekrar ki botlarla çökmek ızdırap.
2. gün öğleden sonra ve bugün esorfmanla takılıyoruz, gayet rahat. Sabah kalktık, sonra ictima, sonra kahvaltı, sonra gene ictima, sonra boşa bırakıldık, sonra ictima ve ardından yemek. Yemek sonrası boştuk biraz. Sonra gene ictima, sonra gene boştayız, gene ictima filan...
Şimdi bulunduğum alay son derece kalabalık aslında ama haftasonu uzun dönemler çarşıya çıktığı için biraz da diğer acemilerin bir kısmının interneti keşfedememelerinin de katkısıyla pek fazla sıra beklemeden boş bilgisayar masası bulabiliyorum ama hafta içi nasıl olur bilmiyorum.
Hafta içi eğitimler başlayacak ama gene de birşey yapacağımızı sanmıyorum. Abur cubur olsun pogaça börek filan ucuz ama kilo almamak için almıyorum ama meyveli soda ve meyve suyunu bolca tüketiyorum. Maalesef çay içemiyorum. Çünkü otomatlardaki çay çok şekerli, kahvaltıdaki çay da demlenmiş olarak geliyormuş o a çok aşırı şekerli.. Bu çay meselesi için ayrı bir yazı bile yazarım, o kadar berbat bişi. Çay lan bu başka şeye benzer mi?
Aşırı uzun bir yazı olduğunu farkedip burada bırakıyorum, askerlik hakkında yazmaya daha sonra devam edebilirim, belki de etmem, belli olmaz ama yazarım galiba..