Haziran başındaki gezi olaylarında canı sıkılan chp gençliği sokağa dökülmüş, çocukluk yıllarından beri bilgisayar oyunlarında ve televizyonda izledikleri adrenalin duygusunu gerçekte tatmanın hazzını ve direnmenin gururunu yaşamışlardı.

Blog yazmanın zorunlu kıldığı bir şey vardır; paylaşmak. Biz blog yazarları olarak bildiklerimizden, öğrendiklerimizden, hayatımızdan bir şeyler paylaşırız bloglarımızda ve bir şey daha paylaşmamız gerekir blogumuzda bir e-mail adresi.

Birkaç hafta önce bazı blog yazarı arkadaşlara ulaşmam gerekti ve blog blog gezerek e-mail adreslerini topladım ama ne toplayış.. İşkence gibi blogun sağında solunda e-mail adresi arıyorum, anasayfada yoksa iletişim linki arıyor gözüm, iletişim linki de yoksa hakkımda sayfası, orda da yoksa Google+ sayfası ya da Facebook sayfası...


Yalnız şu dikkatimi çekti blog türüne göre e-mail adresi hemen ulaşılabilir bir yerde ya da saklı gizli bir yerde oluyor ya da hiç bulunmuyor. Teknoloji bloglarında mail adresini hemen bulmanız zor. Spam korkusu öyle bir sarmış ki her yanlarını.. dolan dolan arıyorsunuz mail adresini cesaretini toplayıp mail adresini yazanlar da resim olarak ya da @ işaretini at olarak yazarak paylaşıyor. Ki bu spam maili engellemeye de gayet yetiyor aslında.

Yemek-moda-makyaj bloggerları yani kadın blog yazarları da şak diye gözünüzün önüne koyuyor çoğunlukla, ahanda bak burda e-mailim bir etkinlik hediye mediye olursa bekliyorum diyorlar adeta :) Ard arda blogları inceleyince çoğu kadın blog yazarının birbirine bakarak blog tasarımını ve yerleşimini şekillendirdiği de belli oluyor. Genel olarak da blog tasarımlarının kötü olduğunu da eklemeden geçmeyeceğim.

Yazının ana fikrine geçersek bir blog yazarı ulaşılabilir olmalı. Bu illa bir hediye, etkinlik için değil. Bir bilgi paylaşımı, bir yardım talebi de olabilir. Şahsen ben kendime gelen taleplerinin çoğunu karşılamaya çalışıyorum. Reddetmem gerekse bile cevap verme nezaketini gösteriyorum en azından.
Şimdi en azından bu yazıyı okuyan blogger arkadaşların bir iletişim sayfası oluşturacaklarını ya da e-mail adreslerini bloglarının ulaşılabilir bir yerinde paylaşacaklarını umuyorum. Tekrar ediyorum: Bir blog yazarı ulaşılabilir olmalı!

Her yıl olduğu gibi bu yılda vizyondaki en popüler hastalığımız Grip, gösterime girdiği ilk haftalarda yüzbinlerce kişiye bulaşarak en bulaşıcı hastalık kategorisinde Oscar'ı gene kimseye kaptırmayacağını göstermiş oldu.

Geçtiğimiz hafta Grip hastalığı ile başımız beladaydı ki benim hala tam iyileştiğim söylenemez. Semptonlar gece gelip, öğleye doğru kayboluyor hala.. İşte ajans direktörü Selma hanım, evde annem ve kardeşim ve tabiki ben Grip olduk.

Evdekiler iyileşti, benim semptonlar dediğim gibi gece artıyor, gündüz rahatlıyor. Cumartesi günü yatakta bilgisayar kullanacak halim bile yoktu neredeyse, pazar günü iyileştim derken pazartesi sabahı gene bitik bir halde işe gittim, gün içinde gene iyiyim derken dün gece gene yatakta titrediğimi hatırlıyorum, sabahta ağrılı bir boğazla uyandım ama öğleden sonra geçti. Şu an gecenin bilmem kaçı bu yazıyı yazarken de hala ağrı sızı bastırmadığına göre iyi olucam diyebilirim..

Tylol Hot

Tylol Hot'ı kullanmayan yoktur: Grip, nezle, soğuk algınlığı gibi üst solunum yolu enfeksiyonu hastalıklarında ağrı, ateş gibi semptonların etkisini çok kısa sürede azaltıyor, oldukça rahatlıyor. Bir de Vermidon Hot var ama Tylol Hot piyasada daha yaygın satılıyor, bulması daha kolay. Geçen yıldan itibaren reçetesiz satışı yasaklansa da pek çok bakkalda hala satılıyor. Bir de Tylol Hot kanser yapıyor diye bir söylenti de çıkmış ama yalan tabi. Ki yapsa da adam yorgunluktan, ağrı sızıdan umursamaz kanseri filan, şimdi gribim geçsin ilerde kanser oluruz diye yine kullanır :) Gripten kıvrananlara da önerimdir. Tylol Hot için ayrı bir yazı bile yazmayı düşünmedim değil hani :)

Kış aylarının ilk haftasına girdiğimiz şu günlerde bol bol meyve diyorum ve yiyorum, özellikle de minik mandalinaları löpür löpür yutuveriyorum C vitamini niyetine :)   Sabahları varsa sıcak çorba mutlaka için, çorbası olmayanlara da : İki tas çorba