Şu son iki seçime birer günlük CİHAN muhabiri olarak katıldım. Yani zırt pırt değişen oy oranları ve grafikler bizim bildirdiğimiz bildirdiğimiz sonuçlara göre değişiyordu.

Seçim sonuçları açıklanmaya başladı. Ve Ak parti nin oylarının düşmesini büyük süpriz olarak gördü pek çok kişi. Bu konu benim için süpriz olmadı.

Bunu yeni farkettim. Bloggera yüklediğimiz videoların, google tarafından yayınlanacağını tahmin ediyordum.

İşte bakın bu video kaçmaz. Sen gel et, yap, bütün medyayı arkana al, kendini dürüst adam ilan ettir. Sonra bir pirinin puştluğu yüzünden ne mal olduğunu belli et.

BU arada bu video ile saadet partisi ister istemez oylarını akp ye kaptırır diye düşünüyorum.

SAVAŞIN ACIMASIZ VE VAHŞİ YÜZÜNÜ GÖSTEREN BİR KISA FİLM

Düşüncelerini aşağıdan yazabilirsin.

Hani hep derler ya porno sitelere en çok Türkiye ve diğer müslüman ülkelerden giriliyor diye.








Peki ya 1. ne çıktı dersiniz.... Evet tahmin ettiğiniz gibi yine porno... Bir ispanyol porno yıldızı(!) olan bir hatunun ismi çıktı.

Hadise eurovizyonda söyleyeceği Düm Tek Tek şarkısı için klip çekti. Ondan sonra Rtük'ün klibi istemediği ve klibin makaslanması ilan istendiği söyleniyor.





Ama bari kültürümüzle çelişmese...

Bayanlar ve baylar. İlk blogger şablonumu şu anda yayınlıyorum.
Çok değişik şekiller denedim. Değişik eklentiler ekledim, ama en sonunda bu sade halinde karar kıldım.
Benim için en zor kısmı resim bulmak oldu.

Yazılarımı okuyanlardan bazıları bu soruyu soruyordur eminim, beğenenler olduğu gibi pek çok da beğenmeyen olduğunun farkındayım. Bu yazıyıda PESSOA tarafından mimlendiğim için yazıyorum.
Ben kimim? Kimsen kimsin banane diyenler olacaktır. Evet sanane... Ama ilgilenenlerde oluyor işte.

Sıradan biriyim diyerekten...

Tip olarak başlarsak;

Biraz obez, burnu büyük (ki görünce karadenizli sananlarda az değil ), ağzı yamuk, [şu kızlar bende ne buluyor anlamıyorum :) ]
İlgilenenler olursa telefon numaram 0534 5...4.4 :)

Karakter olarak ;

Yakışıklıyım diyebilecek kadar egoist,
Neredeyse hiç yalan söylemeyecek kadar dürüst (belki bir yalan daha söylemiş olabilirim şimdi),

İyice zorlayıp, damarıma basınca, ağzınızı burnunuzu dağıtabilecek kadar hayvanımsı,
Ama genelde sakin,
..... (zamanla birşeyler ekleriz sonra)


Fikirsel olarak;
Biraz muhafazakar, en az bir o kadarda sosyalist, ve olabildiğince demokrat, takılan.
Daha doğrusu hiçbir ideolojiden bakmamaya çalışarak, o an, o durumda neyi doğru görüyorsa, onu savunan...


Astrolojik olarak;
Bu astroloji (Burçlar) işi hurafe inanmayın ne bilimsel olarak ne de dinen doğruluğu yok.
Şecere olarak;
4 yıldır Edirne'de yaşayan, istanbul doğumlu ama çankırılı,
Rivayetlere göre soyu Hz Adem'e kadar dayanan
Kısaca biraz sen, biraz o, herkez gibi yani...
Yapmacık ve çakma değil !
Orijinal Delikanlı

(Bilenler bilir ben mimleri genelde almam ve devam ettirmem, istisnalar dışında)

Bizim bu Edirne'de onlarca, tarihi bina var. Çoğu kullanılamaz durumda ve restore filanda edilmiyor.

Çarşıdaki saraçlar caddesinde yürürken, çoğunun yeni bina olduğunu sanırsınız ama çoğu 2 ve ya 3 katlı eski binalar hatta bazıları, tarihi olarak nitelendirilmiş. ama dışını restore etmişler yeni görünüyor, bir kuşbakışı baksak, binaların çirkin yüzü hemen görülür durumda.


Neyse sadete geliyim.


İşte bu eski binalardan biri tarihi eser değil ama, çarşıya yürüyerek, 4-5 dakika filan bizim evin karşısında..


Bir bağrışma duydum, dışarı baktım, şoparlar toplanmış bizim evin çaprazındaki eski binayı yıkmaya çalışıyor ki zaten yarısı yıkılmış, diğer yarısını da yakıp sobada odun olarak kullacaklar.


Önce içeriden kırmaya başladılar, bina oldukça çürük biraz zorlayınca sallanmaya başladı, yıkılcak diye korkup kaçtılar sonra dışarıdan birşey yapamayınca biri içeri girdi küfrede küfrede, binayı ayakta tutan sağlam(!) sütuna baltayla vurmaya başladı. Bir çatırdama, içerideki eleman hemen kaçtı, çıktı bina yıkıldı ama dışarıdakilerin olduğu tarafa yaklaşık 3-4 metre ileri yıkıldı tepesi ve kaçmasalardı dışarıdakilerin başına yıkılacaktı.


Neyse sonra biri şikayet etmiş olacak ki polis geldi.

Yok biz yapmadık kendi yıkıldı ayağı filan.. Polis 'o zaman niye odunları topluyorsunuz burada ne işiniz var?'

Cevapları hazır, yıkıldı sahibindende izin almıştık, yıkılınca odunlar için..

Polis izin vermedi bırakın gidin dedi, gitmeyecekerini bilerek tabi...

Sonra polisler arabaya bindi, 15-20 metre ilerleryince hurraaaa...

Şoparlar üşüştü, hepsi karınca gibi [ya da bokun üstündeki sinekler gibi de denebilir :) ] toplamaya başladılar.

1 - 1,5 saat içinde kıymık parçası bile kalmadı.

Bu şoparlar, adamı çiğ çiğ yerler valla...

• Blogger:259


• Bilgicelli:127


• Süper kodlar:63


• Mynet arama:33


• Facebook:32
  

Ülkelere bakarsak; 1. Türkiye, 2. Almanya ve 3. Amerika

(Not: Son iki hafta istatistikleri ve tekil ziyaretçi baz alınmıştır.)

Daha fazlası için Tıklayın.

Gerçekten güzel yapmışlar. Issız adamdan daha güzel olmuş :)

İstiklal Şavaşı'nın yeni başladığı dönemde, kuva-i milliye ruhunu yansıtacak, bir marşa ihtiyaç vardı. Bu sebeple 1921'de güfte yarışması düzenlenir.

Üniversitedeki ilk yılımdı, bundan yaklaşık 3 yıl önce. Üniversiteye başlamamın ilk ayları, halısaha maçından başka aktivitem yoktu. Kendimi ot gibi hissediyordum.









---

Bir blogda dindar bir kesimi karalamaya çalışan bir arkadaşı görünce, aklıma geçen yıl okuduğum Senai Demirci'nin yazısı geldi. Üşenmedim, aradım buldum. Okumanızı tavsiye ederim.

Sevmedikleri dindarların hiç olmazsa kendi alanlarında, yani dindarlıkta, öne geçmelerine izin vermezler. Nerede olursa olsun, “birincilik” onların hakkıdır. Dindarlık skalasında da “üste çıkmak” için, derhal “hacıdan hocadan” “çarşaflıdan sakallıdan” kötü örnekler bulurlar.

Yürüyüş biçimlerinden başlanıp, yere tükürmelere varıncaya kadar olmadık magandalıklara, akla gelmedik kazmalıklara konu edilirler. Namaz kılanlar, oruç tutanlar, hacca gidenler üzerinden “kaypaklık” ve “döneklik” tarifleri yaparlar. Böylece “Benim kalbim temiz...” deme hakkını elde tutarlar. Namaz kılanın “Benim kalbim de temiz...” hakkı yokmuş gibidir. Onlar ki Araplara para kaptırmazlar. Onlar ki daha çok vatanseverdirler. Onlar ki vergi kaçırmazlar. Onlar ki kırmızı ışıktan geçmezler. Onlar ki karanlık emelli “ideolojik iç çemberler”e bulaşmamışlardır. Böylece, dindarların onlar gibi olma iddialarının hepsi baştan naylonlaşır. Asla sahici vatandaş olamaz dindarlar. Onların onayladıkları yere kadar, onayladıkları kadar var olurlar. Onların şimdilik idare ettiği “kendini bilmezler” olarak ortalıkta dolaşırlar.


Dindarlık skalasında üste çıkmak için akademik usuller de kullanılır. Bunun için kafası az buçuk çalışan, ağzı laf yapan, icabında köşe verilecek bir figür bulunur. Bu figür her türlü tartışma programının gediklisi yapılarak, biraz da galip getirilerek otoriteleştirilir. Kısa zamanda, dindarların dindarlık uygulamalarını küçümseyerek, örtünenlerin cahilliğini açık ederek, “İslamcı”ların kirli çamaşırlarını ortaya dökerek, kendilerini onlardan “daha iyi” hissettirecek bir söylem kıvamı yakalar. Bu figürün dindarlara yüksekten bakmaya arzulu haset ehlinin heveslerine göre “kendin pişir kendin ye” dini icad edip, onlara dindarlık skalasında da “iktidar” zevki tattıracak “yanar döner”, “kıvırtma ustası”, “fetvabaz” ilahiyat teorisyenleri içinden seçilmesine özen gösterilir.


Eğer yeterince zeki ve demagog bir figür bulunamazsa, daha düşük profilli bir “otorite” icad etmek de mümkündür. Kendini ispatlamaya hevesli, tatmin edilmemiş arzuları olan birileri mutlaka vardır. Bunlar ya “itirafçı” olarak takdim edilirler ya da herkesten farklı söylemleri olan “İslamcı yazar” orijinalliği ile sunulurlar. Anahtar deliğinden yatak odasını gözetleyen çocuklar kadar heyecanlı konuşurlar. İçten içe bir yaranma gayretleri vardır. Şöhret olup TV ekranlarında vaftiz olma arzuları da vardır. Yeri geldikçe, laylaylom yaşamların üzerine sos diye sıkılmak üzere saklanırlar. Yanakları sıkılır. Ciddiye alınmazlar. Söylediklerinden geyikler üretilir. Rezil edilse de önemli değildir. Yine puan kazanır. Asla harcanmaz. Aksesuar diye bir kenara iliştirilmek üzere soldurulmadan, yıpratılmadan saksıda bekletilir. Kandil gecelerinde, cuma sabahı programlarında “süs hocası” olarak gösterilir. “Bakın, dindarlar da böyle, idare edelim işte...” şeklindeki bıyıkaltı gülmelerle, kendi nefislerine ve iktidar heveslilerine rahatlama mesajı gönderirler.

***
Kendi aralarından biri dindar olacak olursa, en gizli silahlarını çıkarırlar. Evvelâ, “Kendini dine vermiş...” diyerek “öteki”leştirirler onu. Sanki enfeksiyon bulaşmış gibidir ona. “Ah, zavallı!” iç çekişleriyle ardından acınarak bakılır. Sonra, “Çok değişmiş...” de olur aralarından kopan.. Artık “normal” değildir. “Kandırılmış olabilir.” “Yakında düzelir...” Vitrinlerde etek bluz peşinde koşmaktan vazgeçmesini, araba modelini yenileme telaşının durulmasını belirgin hastalık semptomları olarak sayarlar. Nişantaşı’nda görülmeyişler, o meşhur cafede oturmayışlar, her an “kapanabilir” oluşlar çok ciddi fonksiyon bozuklukları olarak görülür. Böylece, belki farkında olmadan, kendi “dindarlık”larını ele verirler: Teşvikiye’de buluşmaya “hacca gitme” heyecanı yükleyen bir “din”lerinin olduğunu ancak o zaman farkedersiniz. Cihangir’de bir cafede görünmeyi “vecibe” sayan bir “din”e ilgi duyuyorlarmış meğer. Kullarının ayakkabılarını çoğaltmasını “vacip” eyleyen, araba modelini yükseltmelerini “farz” kılan, etek bluz peşinde koşturmalarını “ibadet” sayan bir din”in mensubuymuşlar. Dudağına içki değmedikçe kendini “abdestli” saymayan, saçının tek telini bile gizli bırakmayı saçının tek telini bile göstermek kadar “cehennemlik” sayan bir tür mutaassıp “dindarlık”mış yaşadıkları.


Tanımlayan onlardır; dindarlar ise tanımlanandır. Tanımlayan tanımlananın patronudur. Onlar öznedir, dindar nesnedir. Diledikleri biçime sokabilirler dindarları. Kendi kafalarındaki şablonları dindarlara da yükleme hakları saklıdır. Örneğin, kendilerinin örtülüyü dışarıda bırakan bir kamusal alanları varsa, ilk fırsatta, dindarların da örtüsüzü dışarıda bırakan bir kamusal alan kuracaklarını düşünürler. Kafalarında besledikleri rövanşist, misillemeci, intikamcı din anlayışını dindarlara yamarlar ki, kendi ettikleri konusunda “haklı” çıksınlar. İslam’ın zorla baş açtırmak kadar, zorla baş örtmeye de karşı olduğuna bir türlü inanmak istemezler. “İslam’ın şartı insan olmaktır; insanın tercihini iptal eden, iradesini inciten her türlü zorlama İslam dışıdır” desem aldırış etmezler. İnanmak istedikleri üzerinden dindarlara gizli niyetler atfetmeyi sürdürürler. Çünkü burası “öteki”ne hükmetme zevkinin en tatlı yeridir.

Sizde eğer benim gibi bir site veya blog sahibi iseniz. Facebooktaki bu özellik işinize yarayacaktır.

Bu videoya facebookta rastladım, gerçek mi bilmiyorum. Ama gerçeğe benziyor.

Tanşanlı'nın yerel televizyonunda kameraman kamerayı bırakıp girmiş, spiker uyarıyor:
HOOOOP KAMERA GİDİYO İSMAİL !

Elemanın biri geçen süper loto sonuçları açıklanmadan önce bir gazetenin haberine yorum olarak kafasından birkaç sayı yazmış. Ve kazanacak rakamlar işte bunlar demiş. Muziplik olsun diye...
Yani oynamamış. Ve yazdığı rakamlar çıkmış, gazetenin yazı işleri müdürü mail yollamış kazandın diye adam oynamadığını söylemiş.
Sonuç olarak kazanamamış.
Sonuç olarak kazansa kazansa bu kumarı en fazla bir iki kişi kazanacak. Diğerlerinin parasınıda o yiyecek.

Sonuç olarak size gene bir halt kalmayacak, ve paranız boşa gidecek.
Sonuç olarak KAsA HER ZAMAN KAZANIR.
Sonuç olarak aklınızı kullanında paranızı enayi gibi kaptırmayın ! (Resime dikkat !)

Ahada engelledim hepinizi...

Yetti gari be...

Adam arıyor, gizli numaradan,

Tanımıyorum, kimsin, sen kimsin ?

Sanane, banane, hadi ordan uyuz herif ... muhabbetlerinden hoşlanmıyorum gizli numarayı kaçtır engelleyecem unutuyordum. Az önce engelledim.

Sende engelle, kafanı bozmasınlar.

Turkcell için:

'' *253# '' yani (yıldız 253 kare) yazarak onay tuşuna bastığında engelleyebiliyor.

Yok vazgeçtim kafayı yemek istiyorum diyorsan:

''kare 253 kare'' yazılarak onaylandığında ise devre dışı kalıyor.

Avea için:

*100# yi yani (yıldız 100 kare) yaz ve arama tuşuna bas. Karşına çıkan servis cevabı menüsünden işlemler(9) u seç.Burada GİZLİ NUMARA ENGELLE(4) yi göreceksin. Onayla ve Kurtul.

Vodafone için:
GIZLI AC yazıp 7046'ya mesaj yolla ya da 7046 yı ara.
Tekrar gizli numaraları kabul etmek için:GIZLI KAPAT yazıp 7046'ya mesaj yolla veya 7046'yı ara.

Lise arkadaşlarımdan biri (artık biriydi oldu maalesef) facebookta bir video paylaşmış. Şu meşhur politik videolardan. Tayyip Erdoğanın siyasi hayatının ilk bölümünden.

Geçen yıl nasıl facebooka üye olmak trend olduysa, bu yılda facebook hesabını dondurmak ya da tamamen silmek moda oldu. Millet ard arda hesabını donduruyor. Eğer sende facebook hesabını dondurmak istiyorsan: Facebook anasayfasının sağ üst kısmından Ayarlar, oradanda Hesap Ayarları sekmesini tıkla ve sonrada en aşağıdaki Hesabımı Dondur seçeneğini tıkla ve karşına çıkan bahanelerden birini seç ve hesabını dondur. Eğer facebook hesabını tamamen kapatmak, silmek istiyorsan: Facebooka giriş yap ve tarayıcının adres satırına bu adresi yaz: http://www.facebook.com/help/contact.php?show_form=delete_account ve açılan sayfada göndere tıkla. Hesabını kapatırsın. Bütün bilgilerin silinir. Ama ben sana dondurmanı tavsiye ederim, tabi tercih senin. Yani silersen sil, facebook babamın oğlu değil sonuçta.

Bundan 1377 yıl önce avrupa ortaçağ karanlığını yaşarken, insanların rahipler, askerler, tüccarlar ve köylüler diye sınıflandırıldığı, belli bir kesime hiç yaşama söz hakkı verilmediği bir dönemde, Hz. Muhammed'in (s.a.v.) veda hutbesi bir bakıma bir insan hakları beyannamesidir.
'Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur.' sözüyle insanlar arsında sınıf ayrımı olamayacağını bildirmiştir.
Kadının bir maldan farksız görüldüğü bir dönemde
'Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah'ın emâneti olarak aldınız. Onların nâmus ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.' diyerek kadınların değerini belirtmiştir.
Avrupalı devletlerin ondan yüzyıllar sonra kabul ettiği insan hakları evrensel beyannamesinden önce Hz Muhammed (s.a.v.) son haccında dile getirmiş olduğu veda hutbesinin (8 mart 632 Cuma) üzerinden bugün 1377 yıl geçmiştir. Ve bugün bile o insan hakları evrensel beyannamesi yazıp kabul eden devletler bunu kendilerinden başka toplumlara uygulamazken, Hz. Muhammed o gün bunları başarmış bir vaziyetteydi.
Lütfen Allah rızası için veda hutbesini bir daha okuyalım.

Sayıları 1,500,000 'i geçen blog siteleri elbette büyük bir reklam potansiyeli barındırıyor. Blogcuların ilk önce Adsense ile başlayan bloglarından para kazanma aşkı, yerli firmaların da katılımı ile iyice ateşlendi.

Buna mukabil farklı alanlardaki bazı dev firmaların, tanıtım için blog sitelerini seçmesi ve en son düzenlenen Bö! 2009 organizasyonundaki dev sponsorların iştirakı ise blog sitelerinin reklam pazarında ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu.

Fakat markaların bloglara olan ilgisi, bloglarda kalite durumunun ne derecede olduğunu da gözler önüne serdi. Özellikle önümüzdeki dönemde iyice artacak reklam talebi için, temalı bloglara oldukça ihtiyaç var.

Blog yazarları şimdilik sadece Adsense, Reklam Z, Adhood, Reklam Store tarzı reklamcılık sisteminden kazanç sağlamayı hedefleyerek yayın yapıyor. Sitelerinin hitini artırma odaklı yayınlar yapıyorlar.

Markaların blog arayışına örnek vermek gerekirse;
Peugeot, belli bir kaliteye sahip otomobil bloglarını kendisine başvurmaya çağırıyor.

Fakat bu temalı blog eksikliği sıklıkla dile getirilmeye başlandı ve bu konuda belli bir kalite standartını yakalamaya çalışan bloglar yavaş olsa da artıyor. Artık kaliteli içeriğe sahip 'temalı blog' dönemi başladı. Bloglarının popülerleşmesini ve dişe dokunur bir gelir edebilmek isteyen blogcular, kaliteli blog yayınına özen göstermeye başladılar, ve kaliteli bloglar göze çarpıyorlar.

Yakın gelecekte kaliteli blog açlığımız bir derece bastırılmış olacaktır, diye düşünüyorum.