Yeni bir yıl ne demektir?

Terör devleti israil 2 gündür Filistine saldırıyor. Yüzlerce ölü ve yaralı var.

Bu birazda bizim suskunluğumuzun bedeli. Müslüman devletlerin sessiz kalması ve hiç düşünmeden israil mallarını kullanmaları.

Bu konuda duyarlı olmak hem bir müslüman, hem de bir insan olarak görevimizdir.

Lütfen israil mallarını kullanmamaya daha fazla özen gösterelim.!

BOYKOT BANNERİ BURADA !

Aşağıdaki videoyu göremiyorsanız tıklayınız.

Bugün milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un vefatının yıldönümü. Büyük şairimiz sadece şiirleriyle değil bütün yaşamı ile büyüklüğünü göstermekteydi.
İstiklal Marşının yazdığı için verilen ödülü istememişti. Ve gerçekten harikulade olarak yazmıştı. Bugünde onu anmak en azından bir şiirini okumak boynumuzun borcudur.
Mehmet Akif Ersoy'un kendi sesinden istiklal marşı videosu aşağıda. İzleyemeyenler bu programı indirip izleyebilir.

Herkezin aklına bir ara gelmiştir, zamanda yolculuk. Acaba gerçekten var mı, yok mu?
Bende bir fizik öğrencisi olarak 2. sınıfta öğrendiklerimle havamı atmak istedim. :)
Zaman hız bakımından farklı ortamlarda değişir. Bir gözlemcinin bulunduğu ortamda geçen olayların belirlediği zamana öz zaman denir. Yerden gözlendiğinde zaman aralığının başını ve sonunu belirleyen farklı yerlerde geçen aralığın süresi, öz zamana göre daha uzun görünür.
Bir örnekle açıklarsak;
İki tane ikiz kardeşten biri 0,95 c (c=300000000 m/s ışık bu hızla hareket eder ) hızla hareket eden bir uzay gemisine bindirilse, dünyadaki zamana göre 80 yıl sonra uzay mekiği dünyaya geri dönse, uzay mekiğindekilere göre sadece 24,96 yıl geçmiş olur. Buna zaman genleşmesi denir.
Yani dünyadaki kardeş 80 yaşında bir ihtiyar, diğer kardeş ise 25'inde bir delikanlı olur.
İlginç değil mi?
Burada uzay gemisinin hızı c'ye yaklaştıkça bu zaman farkı, çok daha büyük boyutlara ulaşır.
Ve eğer gemi c'ye ulaşırsa ne olur? Puf olur. Yok olur. Daha doğrusu enerjiye dönüşür. Çünkü hiçbir madde ışık hızına ulaşamaz, ışık hızına erişmekte olduğunda ışığa (enerjiye) dönüşür.
Zamanda yolculuğa gelince: mümkün değil.
Artık yukarıdaki zaman genleşmesi fantezisi ile yetinirsiniz.

Son zamanlarda yukarıdaki kelimeler oldukça revaçta. Nedeni malum. Bir takım kişiler ermenilerden özür dileme kampanyası başlattı. Sonra vatan hainliği ile suçlandılar, kınandılar. Ve ek olarak bazı kişilerde bu özür dilemeye tepki olarak özür dilememe kampanyası başlattı.
Az değil yaklaşık 13000 kişi özür diledi. Peki özür dileyenler gerçekten vatan hainimiydi. Asla !
Kampanayayı düzenleyen kişilere bakıldığında ülkemizdeki solun çok önemli kişilerinden Baskın Oran bile var. Ve altta imza atan her kesimden saygın kişiler mevcut. Az buz değil girin bakın.
Metne ve kişilere baktığınızda kötü amaçla hazırlanmadığı belli. Fakat burada özür dileme kelimesi yanlış.
1915 olaylarının nedeni itilaf devletlerinin kışkırtmasıyla ermeni çetelerinin yaptığı vahşi katliamlardı. Bunun üzerine yönetimdeki ittihat ve terakki partisi yöneticileri, çözüm olarak ermenileri müslüman nüfusun yaşadığı yerden uzak bir yere trenlerle sürmekte buldu. Bu sürülme işleminde hastalıktan, eşkiyaların saldırmasından ve birazda trenin geçtiği, katliama uğramış bazı köylerdeki acılı insanların tepki olarak saldırmaları idi. Fakat ortada ermenilerin iddia ettiği gibi bir soykırım (2 milyon ermeniden bahsediliyor ki o zaman Osmanlıda bu kadar ermeni yaşıyor muydu acaba?) yok. Bu ermenilerin ülkemizden toprak koparabilmek amacıyla uydurduğu koca bir yalan. Ve ermenilerin 19152ten önce ve sonra türklere karşı katliam yaptıkları da mutlak.
Ama azımsanmayacak miktarda ermeninin öldüğüde bir gerçek ve ülkemizde bunu bilmeyenler az değil. Özür dileyenlerin amacıda bunu ifade edip ermenilerle arayı yumuşatıp barış hissini kuvvetlendirmekti. Fakat ifadeleri sanki soykırımı kabul etmişler gibi bir yöne çekildi ki böyle olacağı belliydi. Bu bakımdan hatalılar.
Medyanında işi abartmasıyla Hrant Dink öldüğünde 'Hepimiz Ermeniyiz' sözleri ile koyun gibi sokağa dökülen insanımız bu seferde, tam aksi yönde özür dileyen aydınlarımızı vatan hainliği ile ithaf etti. Yani herşey, profilden bakıp karar vermekten ibaret.
Peki bu kampanyanın doğrusu nasıl yapılabilirdi? Sayın Ali Bulaç çok güzel ifade etmiş kendi cümleleri ile ve
"1915'te Osmanlı Ermenileri'nin maruz kaldığı trajediye duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermenilerin duygu ve acılarını paylaşıyor; onları da 1915'ten önce ve sonra Müslümanların yaşadığı acıyı paylaşmaya davet ediyorum."
bu şekilde olsa bende imza atardım demiş.
Bende diyorum ki bu cümlelerin altına bende imza atarım. Ya Siz ?

Tartışmak hergün yaptığımız ya da rastladığımız bir eylem. Tartışma dediğimizde aklımıza çoğunlukla ne gelir bir düşünelim:
Bağrışma,zıtlaşma,düşmalık ve hatta kavga. Tartışma acaba bu mu? Tartışma husumet mi demek ? Kavga mı demek? Elbette hayır.

Tartışma kelimesine baktığımızda, tartmak kökünden gelen bir kelime olduğunu görüyoruz.
Tartmak, ölçmek, gerçek önemini biçmek.
Yani tartışma doğruyu bulmak için yapılır. Kendi ölçümüzü başkasına kabul ettirmek için değil!
Kendi tezimizin doğru olduğuna dair kanıtları belirtmek, karşı tezin yanlış ve eksiklerini bildirmek. Kendi tezimizin yanlışlarının farkına varmak ve karşı tazin doğrularını keşfetmek. Tartışma işte budur.


Ama günlük hayatta yapılan ve yer yer yaptığınız, yaptığım tartışmalar bu prensiplerin hepsine uymuyor.
Kendi doğrularımızı ve karşı yanlışları ifade ediyoruz ama kendi yanlışlarımızı ve karşı doğruları görmemezlikten geliyoruz. Ve işte o zaman bu yaptığımız tartışma olmuyor. Kendi düşüncemizi karşımızdakine empoze etmeye çalışmak oluyor. Her iki tarafta bu şekilde davranınca iş, içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Sürekli çatışma içinde, kargaşa ortamında kalıyoruz.


Bunun içindir ki tartışırken karşımızdakilerin düşüncelerine saygılı olmalıyız, olmak zorundayız. Tabi sorunları çözme taraftarıysak.

Kendi yanlışlarımızı görmek ve karşı tarafın doğru yanlarını ve üstün taraflarını kabul etmek zorundayız. Ki doğru kararlar alınabilsin ve doğru ölçüyü, yolu bulalım.

Son zamanlarda dilimize pek aşina olmadığımız kelimeler pelesenk olmaya başladı. Bunun kaynağıda tvler ve orada boy gösteren .... şahıslar.

Bugünlerde televizyonlarda siyasi düellolara sık rastlanır oldu. Baş aktörde şu anda Kemal Kılıçdaroğlu var, önüne gelene çatıyor, düelloya davet ediyor.




20 yaşındayım ve yaşımın çerçevesinde, hatırladığım kadarı ile Tv tartışmalarının en eskileri, Ergen Gülben ile Avşar Hülya hanımcıklarımızın taışmaları idi. Doğrusu bu pek karşılıklı değilde paparazzilerin aracılığı ile oluyordu. Paparaziler burada koğuculuk görevini üstleniyordu. Sonradan şöhret basamaklarını hızla tırmanmaya çalışan Dinçöz Petek'imizde bunların ikisine birden girişmişti.


Bununla birlikte futbol yorumcularımızın sert, yer yer küfürlü tartışmaları o zamandan devam ediyor.



Ve 3 - 4 yıldır halkın içinden seçilen şöhret meraklısı şebekler tv deki yarışmlarda ve çeşitli programlarda kapıştırılıyor.
Sanatçılar ve futbol yorumcuları ile başlayan bu tv tartışma(!) furyası halk içinden seçilen şebekler ve siyasetçiler ile sürüyor. Ve bu tartışmalar en çok takip edilen konular olarak gündeme bindiriliyor.


Sizce daha hangi başka sınıftan insanların tartışmaları gündeme gelir ?

Benim aklımada blogcuları kapıştırmak geldi. Düşünsenize farklı düşüncelerdeki blogcular, internet ortamında(mesela sadece tartışanların ve tartışmayı yönetenin katılabileceği şifreli bir chat sayfası olabilir) kapıştırılsa. Gün saati ve adresi önceden blogcular arasında yayılsa tutmaz mı?
Bence süper hit alır. Sizce?

Bu sabah gazetenin cumartesi ekini alınca, ilginç bir haber dikkatimi çekti. Bilgisayarın usb bağlantısına takılarak çalışan ilginç aletler.
Arasında süpürgeden tutunda yemekleri ısıtmak için yapılmış çantalar, mikroskobik görüntü almayı sağlayan cihazlar... üüüüü bir sürü şey.
Sizde öğrenin istedim. Aşağıda fotoğrafları ve fonksiyonlarını copy-paste ledim.
Radyolu Masa Lambası
Bu USB aydınlatıcının bir özelliği de radyo olması. Takıyorsunuz bilgisayarınıza, hem gözünüz hem de gönlünüz aydınlanıyor!


Mini Elektrikli Süpürge
Klavyenizin tuşlarının arasını temizlemek için bu ürünün kablosunu bilgisayarınıza takmanız yeterli. Minik bir elektrik süpürgesi gibi çalışıyor. USB elektrik süpürgeleri içinde en ilgi çekeni, klasik süpürgenin birebir aynısı olarak üretilen bu masaüstü süpürge.











Mikrodalga Gibi Çanta
İlk başta bir fotoğraf makinesi çantası gibi duruyor. İçi açıldığında iki bölmeli modern bir sefertasıyla karşılaşıyorsunuz. Çantanın kablosunu bilgisayarın USB girişine takmak yeterli, birkaç dakikada yemeğiniz sıcacık!







Çay Ve Kahve Isıtıcısı
Çoğu zaman işe dalıp çayınızı ya da kahvenizi soğutuyorsanız bu USB ısıtıcı tam size göre. Kablosunu takıyorsunuz bilgisayarınıza, çayınızı ya da kahvenizi sizin için saatlerce sıcak duruyor.










Oturuş Düzenleyici
Bunu daha önce görmüştüm.
Masabaşı iş yapanların en büyük problemlerinden birisidir oturuş bozuklukları. Bu sebeple bel ve sırt ağrıları çekmenin yanı sıra bilgisayar ekranına yakından baktıkları için gözleri de bozulur. İşte bu ürün bilgisayara olan mesafenizi ölçüyor ve yaklaştığınızda sizi uyarıyor: eğri oturma, doğru bak!


Eldive ve Terlik
Bilgisayar sadece çayı ve yemeği değil, kullanıcısının elini, ayağını da sıcak tutuyor. Bunun için USB eldiven ve terliklerin kablolarını bilgisayara takmak yeterli. USB kablolu sandalye kılıfı ise bağırsak ve mide problemi çekenler için düşünülmüş.



Makro Büyütücü ile Mikro Görüntü
USB mikroskobu bilgisayarınıza takmanız yeterli. İncelemek istediğiniz her türlü ürünün binlerce kez büyütülmüş hali ekranınızda gözüküyor.

Başlıkta bir yazım yanlışı var. Eminim pek çoğunuz farketmemişsinizdir.

Kız-kaçırma ama bildiğiniz türden değil. Yani kız oğlana kaçmıyor. Bildiğiniz adam kaçırma. Bayramın üçüncü günü, yani bu sabah, dükkandayım iş yok pek, tv de haber arıyorum.


Bir müşteri geldi ve kontörlü telefonu kullanmak istediğini söyledi. Bende gösterdim, bir numarayı aradı be bana kaçırıldığını ve buranın adresini telefondaki kişiye bildirmemi rica etti !


Tabi haliyle bayağı şaşırdım. Kıza baktım saçının bir tutamı çamurlu pantolonu çamurlanmış, ağlamaklı. Kaçırıldığını söylemeden önce hiç dikkat etmediğimden farketmedim halini tv de haber aramakla meşguldum.


Neyse adresi bildirdim. Ve aç olup olmadığını sordum. Hiçşey istemediğini söyledi. Dükkanın önünde beklemeye başladı. Dışarısı soğuktu içeride bekleyebileceğini söyledim istemedi bende üstelemedim.


Dışarıda beklerken bizim yandaki akvaryumcu musti, biraz meraklıdır. Kızın ağladığını görünce N oldu, nasıl oldu, diye sormaya başladı ısrarla ve eline bir kahve tutuşturdu.


Bende dinledim ve kızın okmeydanında kaçırılıp, gopta bırakıldığını, kızın geçen bayram kavga ettiğini, ve bu arada önceden de kaçırıldığını ve kaçırmayı kavga ettiği kişilerin yaptırmış olabileceğini öğrendim. Zaten kızın metaneti beni şaşırmıştı ki daha önce kaçırılması metanetini açıklıyor.


Daha sonra kızın ablası adresi tekrar sormak için aradı, halası falan aradı... Bende kızı 1 dk mesafedeki karakola götürdüm, ordan rahatça bulurlar diye.


Az sonra ablsaı ile eniştesi geldi, karakolu gösterdim orda diye, teşekkür edip gittiler.


Ve 10 dk sonra karakoldan aradılar, kızı nerde buldun diye. Bende bulmadığımı kendi gelip telefon etmek istediğini söyledim, telefondaki poliste tamam dedi kapattı.


Annemde yukarıda evdeki parelel telefondan duymuş karakolla konuştuğumu, fırça attı sanane ne götürüyon elin kızını karakola, bıraksaydın kendigitseydi diye fırça kaydı.


Anne işte kabak evladının başına patlar diye korkuyo...


Neyse sonra tedirginliği gitti ve gün tekrar başladı.


Onun için özellikle babalara sesleniyorum.


Kardeşim, kızlarınıza sahip çıkın dizinizi dövmeyin !

Kaynak:Samanyoluhaber

Ablamın oğlu Eren şimdilik bazı sözcükleri telaffuz edebiliyor. Yakında konuşmaya başlar ama biz o zamanı beklemdik, konuşturduk.